Bembeyaz karlarla örtülmüş garîp şehirde
Eriyor bütün benliğim sensizlikten heyhat
Ve bu eriyiğin aktığı coşkun nehirde
Süzülüyor bir kar tanesi gibi hatırat
Rengi neydi bilmem hiç görmedim gözlerini
Ne fark eder ki bir bakışın yakmışken beni
Bir kırmızı gül için ağlar ya bülbül hani
Ondan bin beterdir gönlümün ettiği feryat
Senin için yaşadım ömrümü ah nazenin
Güneşin en turuncu hâlince yakar tenin
Dokunursam büyüsü bozulur ellerinin
Efsun-u aşkını bozmaya değmez bu hayat
Güzel söz duymasa da gönlümün kulakları
Sevdim bana can üfleyen zarif dudakları
Hayat ağacımın düşen sarı yaprakları
Örter üstünü sen kalbimde endişesiz yat
Yeşil bir cennet vadediyor adeta kokun
O ki senin ciğerimi delip geçen okun
Sen yalnız seni kokla, seni gör, sana dokun
Ki incitemesin seni hiçbir dünyevî tat
Denizin bittiği turkuaz ufuklar gibi
Nihayeti olmayan aşkın sensin sahibi
Eğer yerim olacaksa cehennemin dibi
Yanma diye her hücreme dilerim şefaat
Saçların bir ırmak gibi gönlüme döküldü
Ve yedi katlı mavi gök ip gibi söküldü
Senden ördüğüm aşkta bu yalnız bir püsküldü
Gök yerine seninle dolsun diye kâinat
Derinden özümü yakarken içimdeki kor
Bedenim kanı çekilmiş gibi soğuk ve mor
Aşkının yükünü taşımak ölümden de zor
Kalmadı bende ölmemek isteyecek takat
Simsiyah gölgen bile ilâhî güzellikte
Tanrı kendine şaşmıştır, ne yaman bir sanat
Son bir nefesle aşılacak en son eşikte
Yeniden başlayacak gönlümdeki saltanat.